Kimsesiz Öyküler: Cehennem




Cehennemde  143. günümdü. Ölünce yapılacaklar listemdeki  bir çok şeyi gerçekleştirmiştim. İçileceklerin hepsiyle rakı içmiş, görmek istediğim bütün herkesi görmüştüm neredeyse.

Başka ne yapılabilir diye düşünürken aklıma 8. Henry geldi. Hani şu Other Boleyn Girl'de Eric Bana'nın oynadığı kral. The Tudors'u herkes bilmez diye oradan anımsatayım. Zebaniye gidip Kral 8. Henry'yi görmek istediğimi söyledim. "Hemen yan zindanında 1. Elizabeth bulunuyor onu da görmek ister misin ?" diye sordu. Elizabeth kendini ülkesine adamış hatta ülkesiyle evlenmiş güçlü bir kadındı. Neden Cehennemde diye sormak geldi aklıma ama sormadım. Burada kimler yoktu ki. Yine canımın sıkıldığı bir gün dolaşırken Stalin'le Nietzsche'yi tavla oynarken görmüş, bıyıklarını kıyaslamış insandım.

"Olur " dedim  Zebaniye. Hemen  elime bir harita tutuşturup gitmem gereken yolu tarif etti. Burda Zebaniler hiç öyle dünyada tasvir edildiği gibi değildi. Hepsi eli yüzü düzgün işinde gücünde yaratıklardı.

Cehennemdeki tek ulaşım aracı olan 500T'ye binip yola koyuldum. Krallar ve Kraliçeler Zindanı'nda indim. Girişteki zebaniye Kral 8. Henry'yi görmek istediğimi söyledim. Zebani "1 dakika bekleteceğim sizi" diyerek içeri gitti. Biraz sonra elinde çelik bir donla kapıda belirdi.

" Lütfen bunu giyin"

" Ciddi misin ya ?"

" Burası Cehennemse de o kadar değil bacım"

" Türk müsün sen ? "

" O nedir ?"

" Neyse, ver şunu. Bunu içimize mi giyiyoruz dışımıza mı ? "

" Nasıl uygun görürseniz "

Anlaşılan o ki cehennem bile  8. Henry'nin ateşini söndürememişti. Çelik donu kıyafetlerimin üstüne geçirip dar koridorda ilerlemeye başladım. Henry'nin kaldığı odaya gelince durdum. Çelik don mevzusu biraz kafamı dağıtmıştı ama yine de kitaplardan ve filmlerden tanıdğım bu adamı görmek istiyordum.

Kapıyı araladım. Henry tahtı andıran bir sandalyede oturmuş kitap okuyordu. Kitabın üstündeki yaşlı adamı hemen tanıdım. Das Kapital'di bu.

" Sana böyle mi işkence ediyorlar ?"
" İşkence mi ? Hayır, biliyorsun ki burda işler böyle yürümez küçük aptal."

Kitabı görünce heyecana kapılıp koskoca kralı selamlamamıştım. Muhteşem Yüzyıl'da gördüğüm gibi hafif bir baş selamımı vermeliydim yoksa İngilizler gibi abartılı bir reverans mı yapmalıydım ? Karar vermek çok zordu. Öyle kapıda dikilmiş ona bakıyordum. Beni tepeden tırnağa süzdü. Gözü çelik dona takılı kalınca sinirle ayağa kalktı.

" Yine mi çelik donlu bir ziyaretci sizi lanet olasıcalar " diye dışarı bağırdı.
Tir tir titremeye başladım. Bir adım daha atsa kaçacaktım.

" Korkma. Bu gerizekalılar sırf bir zebaniye bir gece benimle içki içer misin dedim diye böyle bir uygulama başlattılar. Neymiş 8. Henry dünyadayken tuttuğunu..."

Lafını bitirmedi. Hırsla sandalyesine oturup kitabı yeniden eline aldı.

" Kitabı sormuştun değil mi ?" diye neredeyse sıcak bir sesle sordu. Evet anlamında başımı salladım.

" Bunu kütüphaneden aldım. Biliyorsun burda gündüzler normal geceler cehennemdir. Gece bütün korkularımız gerçeğe döner ve gündüz olana dek bize türlü acılar çektirir."

Biliyorum anlamında kafamı salladım. Daha dün gece dev bir yılan tarafından parçalanmıştım. Sabah kalktığımda hiç bir şeyden eser yoktu.
Cehennem dünyada anlatıldığından çok farklıydı. Bir kere burada ateş yoktu ve yanmıyordun. Bütün zindanlar özel bir sistemle ısıtılıyordu.

" Kitap hoşunuza gitti mi ?" diye sordum.

" Açıkcası pek bir şey anlamadım ama bizden sonra dünyada neler oldu öğrenmek hoşuma gidiyor."
" O zaman sizi kitabınızla başbaşa bırakayım"

O an içimden geldi abartılı bir reverans yaptım. Fakat bunu o kadar abartılı yaptım ki beni gören herhangi biri biraz sonra harmandalı oynayacağımı düşünebilirdi.
Hemen arkamı dönüp kapıdan çıktım.

" Nereye gidiyorsun ?"

" Kızınız Elizabeth'i göreceğim."

" Eğer gerçekten mera etmiyorsan tavsiye etmem."

" Niçin ?"

" Bu kez de abartıp cehennemle evlendi. Cennettekilerle savaşıp topraklarını genişletmek istiyormuş. Gelen bütün ziyaretçilerine uzun ve korkunç kötü esprilerle süslü bir konuşma yapıyor. Cehennemde yeterince acı çekiyoruz Bir de buna gerek var mı ?"

" Yok efendim." dedim saygıyla eğilip kapıyı kapattım.

8. Henry görünüm olarak Eric Bana'ya ya da herhangi bir yakışıklı erkeğe benzemiyordu. Göbekli uzun boylu aşırı normal yüz hatlarına sahip bir adamdı. Aksiyonsuz kısa bir görüşme olmuştu. Neyse bugün de böyle geçti diye kendimi teselli ederken koridordan çelik donu aldığım yere doğru yürümeye başladım.

Roma dönemine ait kıyafetler giymiş iki adam koridorda tabureye oturmuş çekirdek yiyordu. Yaşlıca olan bacaklarını ikiye ayırmış, elbisesini bacak arasında torbalandırmış, yediği çekirdek çöplerini burada topluyordu. Öteki biraz dalgın bir şeyler anlatırken zebanilerden biri "Görüşme bitti Brütüs " diye seslendi.
Elindeki çöpleri yanındaki adamın kucağına atıp ellerini temizledi.

" Haftaya yine geleceğim Sezar. Aramızdaki bu ufak sorunu halledebileciğimizi düşünüyorum" dedi.
Yaşlı adam " Haftaya kabak çekirdeği getir. Taze olsun" diye seslendi adamın arkasından.

Çelik donumu Zebaniye verip teşekkür ettim. 500T durağına doğru yola koyulurken gece yaşayacağım korkunç ızdırabı değil yarın kimi ziyaret edeceğimi düşünüyordum. Cehennem ilginç bir yerdi.

Devam edecek...

Yorumlar

Popular Posts

Nobahari

Ben, Kirke

Ahlat Ağacı