Ben, Kirke
Kirke'nin hikayesine Yunan Mitolojisi'ne biraz ilgi duyan herkes aşinadır. Yazar burada ustaca manevralarla kendi (hatta bizim) hikayesini de bu efsaneye yediriyor. Akıcılığı, edebi açıdan da insanı hayal kırıklığına uğratmayan "bala yatırılmış"cümleleriyle insanı saran bir eser.
Aslında elimde tuttuğum kitap bir kadın hikayesiydi. Tüm yönleriyle. Mitoloji pelerinine öyle güzel sarınmıştı ki bana beni anlatıyordu ama ben onu Kirke sanıyordum.
Kadın yeryüzünde varolduğundan beri insanoğlu onun gücünün farkında. Bunu en güzel anlatılan efsanelerden anlıyoruz. Buna rağmen asla kendini kadına teslim etmedi. Onunla savaştı, onu yendiğine ikna etti(!) ve sınırladı. Sonra aslında olanı geri kazanmaya çalışmamızdı hep. Halâ sürüyor. İşte bunu içimde taşırken Kirke'yi okumak bana güç verdi.
Bazı kitapları okurken kendime düşünmek için bir 1-2 gün izin veririm. Ben, Kirke'de böyleydi. O yüzden okumam uzun sürdü. İnsanların içe daha fazla döndüğü dönemde okumam belki benim için daha iyi oldu. Bir Kirke'yi bir kendimi dinledim.
Sarsıcı bir bölümden sonra şöyle yazmışım "Kadınların dönüştükleri bir eşik vardır. Kalbini kırarsın, ruhunu parçalarsın, etini kemiğini kül edersin. Sonra dönüp o dönüşen şeye sanki kendileri sebep olmamış gibi tiksintiyle bakarlar. Gerçi onlar dünyaya hep tiksintiyle bakarlar. Onlar..."
Kirke bir dönüşümün hikayesi. Zayıfın güçlüye, sahtenin gerçeğe, karmaşığın basite dönüşümünün hikayesi.
Hallac-ı Mansur kendi kitabı Tavasin'de 40 duraktan bahseder. 40. durağa bakarsınız bir telaş çünkü neye varacağınızı merak edersiniz ve 40.durakta "Başlangıç" yazar. Kitap biterken ben de başlangıca baktığımı fark ettim.
Yorumlar
Yorum Gönder