Kayıtlar

Mart, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

10 Maddede Menşorculuk Türleri

Resim
Tweet atmaktan daha şahane bir şey varsa o da menşın (Mention- Türkçeleştirirsek yorum yapmak) atmaktır kesinlikle. Ben menşor demeyi daha çok seviyorum. Bir dönem 25 ayrı menşında aynı anda oynar sonsuza giden menşınlarda yılmadan savaşırdım ama artık uslandım, duruldum belki de yaşlandım.  Son zamanlarda çok ciddi yazılar yazmışım "Merilik bu deyilll" dedim kendi kendime. Hayat damarlarımızdan biri Twitter ve az çok herkesin karşılaştığı menşor türlerini maddelemeye karar verdim.  1- Aşırı samimi menşorcu  Bu arkadaşlarımız yıllardır takipleştikleri insanlara da 10 dakika önce takibe aldıkları kişilere de aynı samimiyet ile yaklaşırlar. 2. çoğul şahıs eki olan " siz" onların hayatlarında pek yer almaz. Çünkü samimi insan sen der ben der bakar samimiyet yetmezliği var şiveye girer "Nörüyon" der.  Kötü niyetli olmadıklarını düşünerek cevap verip diyoloğu ilerletirseniz samimiyetinizden sırt alıp çok da güzel ağzınızın payını verir.  2-

Kitaplar Üzerine

Uzun zamandır kitaplar üzerine düşünüyorum. Kitap okumanın çağ dışı olduğunu dile getirme cüreti gösterenlerin türediği bir zamanda kitaplara fazla mı anlam yüklüyorum diye soruyorum kendime. Teknolojinin alıp yürüdüğü bir dönemde en temel bilgi edinme şeklinin kâğıt üstüne mürekkep baskıdan ibaret olması çok hoşuma gidiyor. Bu kitap kokusu romantizmi değil yanlış anlaşılmasın. İnsan isterse kanatlanıp uçsun, bir yerde ilkel şeklinden hiçbir şey kaybetmemiş bu bilgi edinme aracına görünmez iplerle bağlı. Son dönem benim de kullandığım e-mürekkep teknolojisi ile üretilen, kitap sayfasına birebir benzeyen, göz yormayan, binlerce kitabı yanınızda taşıma imkânı veren e-kitaplar çıktı. Yaygınlaşmasına rağmen matbuu kitabın yerini alamamış görünüyor. Nedenini tabii ki insanın tükettiğini hissetme duygusuna bağlıyorum. Yani biz o sayfaları elimizle çevirip bitirip kütüphanemize kaldırmadan içimiz rahat etmiyor. Ayrıca tek tıkla bir e-kitabı silebilirsin ama satın aldığın bir kitabı yo

Nobahari

Resim
Bir şarkının hikayesi: Nobahari  Farsçada ilkbahar anlamına geliyor Nobahari. Onu bir kelimeden daha fazlası yapan ise İranlı şair Sadi-i Şirazi. Kendisi sık sık İran'ın bir diğer büyük şairi Hafız-ı Şirazi ile karıştırılır. Fakat Sadi Hafız'dan önce yaşamış hatta Hafız-ı Şirazi'nin etkilendiği şairler arasındadır. İkisinin iki büyük şair olmasının dışındaki ortak özellikleri Şiraz'da doğup Şiraz'da ölmeleridir. Bu sebeple Şirazi yani Şirazlı olduklarını belirten bir ekle isimleri tamamlanmıştır. İran müziğine aşina olanlar Sadi'nin bu efsane şiirini Muhseen Namjoo'nun adeta bir marş gibi bestelediği ve söylediği şarkısı ile biliyordur. Namjoo şarkıyı başka bir İran'lı sanatçı Shahram Nazeri'ye ithaf etmiş. Ama biz çok başka bir ses ve görüntü ile belleğimize kazıdık. Bir son şarkı... Sadi yazarken Namjoo bestelerken şiirin/şarkının böyle bir sona tanıklık edeceğini bilmiyorlardı elbette. " Şimdi nasıldır bahçenin hali ey bahar me

Twitter'dan Suretler : @sumuklupapatya

Resim
Bugün yine Twitter’ın eğlenceli yüzlerinden biriyle birlikteyiz. Onu TV dünyasına aşinalığı, TV yapımlarına getirdiği cuk oturan yorumlarla tanıyorsunuz. Bir de aşırı ponçik bir insan olmasıyla. Böyle güzel insanların biraz daha fazla tanınmaya hakkı var diye düşünüyorum. İyi “şeyler “ paylaşılmalı. Twitter’dan Suretler’in Mart ayı konuğu pek sevgili @sumuklupapatya İyi okumalar efendim. Bir diziye yorum yapacak olsam aklıma ilk sen geliyorsun. Hatta bir bilgi verecekken gugıla sağlı sollu girişiyorum. Çünkü daha önce cehaletimi yüzüme vurduğun da oldu. ( ki haklıydın)   Kanlı bir röportaj olacak belli oldu :))   Herkesin merak ettiği soruyu sorarak başlayayım, nereden geliyor bu TV dünyasına aşinalık? Sümüklü papatya: Mesleki dezenformasyon diyeyim madem öncelikle. Yoksa ayıp kovalamam hâşâ. Şöyle ki TV ile büyümüş bir çocuk olduğum için TV seyretmeyi hep sevdim ben. 1978 doğumluyum. Ve darbe sonrası Trt'den başka bir şey yoktu elimizde. Şu an yapı

Kimsesiz Öyküler: İncelik Üretim Merkezi

Dünya duygu kısırlığının pençesinde savurlurken uzak diyarlardan bir adam ülkesine dönmekteydi. Sırtında ağzına kadar not kâğıtları ile dolu sırt çantasıyla bakanda göçebe hissi uyandırıyordu. Öyleydi de. Yıllar önce duygu kısırlığı ilk başladığında çantasını toplayıp en ürkütücü yollardan geçerek, dünyanın geri kalanında işlerin nasıl olduğuna bakmaya gitmişti. O da belli duygularını yitirmişti ancak merak duygusu çok keskindi. İç cebinden bir harita çıkardı. Kırmızıyla işaretli mahallelere asla uğramamalıydı. Orada yalnızca kabalık değil aynı zamanda abartı da en üst seviyedeydi. Yakınından geçmek dahi ona zarar verebilirdi. Merak duygusu kulağına heyecanlı şeyler fısıldasa da vazgeçti. Doğruca mavi ile işaretlemiş yolu takip edip üstünde “Eleştirenleri Eleştirenlerin Eleştirildiği Eleştiri Sevenler Derneği “ tabelası bulunan binaya daldı. Burası aslında bir paravandı. Yerin asıl ismi “ İncelik Üretim Merkezi” idi. Ülke sınırları içinde kalmış birkaç incelikli insanın kurucusu

Dedikodu

Resim
Size "Bu yazımda çok acayip dedikodular vereceğim" desem kimse şaşırmazdı eminim. Ben dedikoduyu severim. Söylemekten de utanmam. Ama bu öyle bir yazı olmayacak. Bu sefer toplumca ayıplanan ama yapmadan da durulamayan dedikodudan bahsetmek istiyorum. " Ben dedikodu yapmayı hiç sevmem ama " ile başlayan cümleleri çok sık duyarız. Devamında müthiş bir bomba gelir. Saatlerce konuşulur ve en sonunda " aman ha benden duymadın " denir istiklal marşı ve kapanış. Tam bir klasik. Genelde dedikoduyu hiç sevmeyenler yapar zaten. Asla dedikoduculuğu kendilerine konduramazlar. Bunların bir kısmı dini sebeple "Gıybet" denilen şeytan icadının aşırı günah olduğuna inanırlar diğer bir güruh hanımefendilikten/beyefendilikten ödün vermediklerini iddia ederler. Ben hakkı verilerek yapılan tertemiz bir dedikodunun asla günah veya ahlaki açıdan bir sorun teşkil ettiğini düşünmüyorum. Tabii burada kastım " Halime'nin kızı orospu olmuş diyolla" minval

Ahlat Ağacı

Resim
2018'in en çok konuşulan Türk yapımı filmi Ahlat Ağacı'nı nihayet izleme fırsatı buldum. İzin verirseniz izlerken bana hissettirdiklerini ve film hakkında görüşlerimi belirtmek istiyorum. Baştan söyleyeyim, filmle ilgili çok şey paylaşacağım yani spoiler yemek istemeyenlerin şu an bu yazıyı terk etmesi gerekiyor :) Bu film izlediğimiz en bol diyaloglu Nuri Bilge Ceylan filmi olabilir. Sebebi yazar olmak isteyen Sinan'ın, kendini anlatma, anlaşılma ve  kanıtlama çabası. Aslında filmde sorulacak en doğru soruları o soruyor. Karşılaştığı her insanla girdiği diyalogda, korkmadan doğru soruları sorması ve deyim yerindeyse damarlarına basmasıyla gerçek yüzlerini görme şansına erişiyoruz. Sinan rolüne hayat veren oyuncu Doğu Demirkol'u aşırı doğal ve başarılı buldum. Hani oyuncu olduğunu bilmesek Sinan diye birinin varlığına inanabilirsiniz. Filmde doğallık üst seviyede. NBC doğayı çok doğru kullanan bir yönetmen. Biraz da şanslı diyeyim, çünkü Sinan'ın başkanla k

Kimsesiz Öyküler : Sarhoş

Resim
Sabah kesif bir rakı kokusu ile uyandı. Hani o el değmemiş taze doldurulmuş rakı kokusu değil de insan rahiyasına bulanmış olanıydı bu. Sağına soluna baktı kokunun kaynağını bulamadı. Sırtına bir yelek atıp yalın ayak kapıya seğirtti. “ Püüüü alemci mi oldun ulan şimdi de başımıza” Kapıdaki divana serilmiş iki adam dipsiz bir kuyudan gelen uğultu gibi derin derin soluyordu. Esme’nin bağırtısına uyanmadıklarına göre sızmış olmalıydılar. Önlerinde geceden kalma boş rakı şişeleri ve birkaç meze vardı. Hışımla dönüp odasına gitti, çarçabuk üstünü değiştirdi. Evi yıkarcasına sağını solunu topladı. Sinirlenince garip bir kuvvet gelirdi Esme’ye. Kocası bazı vakitler inadına kızdırır “ pehlivan hatunum” diye severdi. Esme’nin bu durumdan pek keyif aldığı söylenemezdi. Bu bir baltaya sap olmaz herif, utanmaz bir de kendisiyle dalga geçerdi. Ocağın başına geçip talihine anasına babasına söve söve çay suyu koydu. Çay içse sakinlerdi. Ondan sonra bahçeye çıkar, bu rezil herifleri uyandırır

1 Başrol 3 Film : Muhammet Uzuner

Resim
Daha önce bir çok tv yapımında yer almasına rağmen hepimiz Muhammet Uzuner'i Bir Zamanlar Anadolu'da oynadığı Doktor Cemal rolü ile tanıyoruz. Aslında Türk dizilerini takip edenler Parmaklıklar Ardı dizisinden kendisini çok rahat hatırlar ama bizde herkes belgesel izlediğinden sinemadan gireyim kesin olsun dedim. Kendisi duru oyunculuğu ve ses tonuyla diğer oyuncuların arasından sıyrılıyor. Şampiyonlar ligi gibi bir kadroya sahip Bir Zamanlar Anadolu'da filminde bile. Biraz kimdir nedir tanıtmak istiyorum. 1965 Samsun doğumlu. Eşi yine kendisi gibi oyuncu olan Arzu Gamze Kılınç. Sinema tv harici kendisini tiyatro sahnesinde izleme şansımız da var. Kendisinin çok bilinen işleri yerine bugün size aslında şahane ama sanat filmi olduklarından mütevellit pek duyulmamış 3 filminden bahsetmek istiyorum. 1- Dolanma  2015 yapımı Tunç Davut filmi. Başrollerde Muhammet Uzuner, Defne Halman ve Baran Şükrü Babacan'ı izliyoruz. Muhammet Uzuner burada her zaman ki n

Kimsesiz Öyküler: Gelmek Mümkün Değil Bağışla Beni"

Resim
Merhaba can dost, Sana böyle hitap etmeye hâlâ hakkım var mı bilmiyorum. Ama içtenliğime son bir kez güvenmeni dileyerek yazıyorum bu satırları. Sana uzun zamandır yazmadım. Daha doğrusu yazamadım. Ne söylemek istesem bir yerde tıkanıp kalıyordu. Pek beceremem bilirsin. Son mektubunda bir resim yollamıştın ya hani ona bakıyorum. Özleme bulanmış bir acı ta derinlerden kopup geliyor. Niye yazmadın diye soracaksın şimdi. İşte o acının pençesindeyim nicedir. Dağlara kar yağdı mı? Yağmıştır kesin. Ve sen hiç laf dinlemeden kendini yollara vurmuşsundur. Nasıl özledim o yüz yakan sessizliği bir bilsen. Bir bilsen gelemeyişime sebep… Evi yıkılsın o sebebin. Çok hayal ettim gelmeyi. Sen beni yine sımsıcak ve dostane gülümsemenle karşılar güven veren kollarınla sarardın. İşte derdim işte bir daha hiçbir acı yıkamaz beni. Çok istedim inan gelebilmeyi. Yakınına varamasam bile… Oralarda bir tarlaya korkuluk olmak bile kâfiydi benim için. Öylesine bir hasret iliklerime işlemekte lakin

10 Filmle Türk Sinemasında "Köylü"

Resim
Başlığı "Mutlaka izlenmesi gereken 10 Türk filmi" diye atmak biraz klişe olacaktı o yüzden biraz daha ciddi bir başlık kullanmak istedim. Eski Türk filmlerine karşı acayip bir ilgim var. En izleyenmeni bile alır kahvemi çekirdeğimi büyük bir merakla izlerim. Bazen dramlara kahkahalarla güldüğüm oluyor ama neylersin o da yönetmenle senaristin suçu. Bugün gerçekten çok sevdiğim 10 filmi paylaşmak istiyorum. Başlıkta da belirttiğim gibi köylüyü anlatan köy filmlerinden oluşuyor bu 10 film. 1-Susuz Yaz 1963 yapımı film Necati Cumalı'nın aynı isimli öyküsünden uyarlama. Yönetmenliğini ve Senaristliğini Metin Erksan yapmış. Hülya Koçyiğit bu filmde ilk oyunculuk tecrübesini yaşıyor. Erol Taş ise baya filinta. Kitabı da okumuş biri olarak şöyle söyleyeyim ben bu filmde Erol Taş'a çok güldüm. Kitap o dönem köylünün çektiği sıkıntılara ve her zamanki gibi gücü elinde bulundurana boyun eğip eğmeme ikilemini anlatsa da film tam olarak Erol Taş show olmuş. Martin Scorses