Mezar Arasında Harman Olur Mu


                              

Bir adam geldi kapıya, elinde karpuzla. "Burası Ali Haydar amcanın evi mi ?" dedi. "Evet" dedim. Kapıdaki divana çöktü oturdu. "Tanıyamadım." dedim "Sen beni tanımazsın" dedi. 
"Dedem içeride birazdan gelir." dedim. Öyle sustuk oturduk. Sıkıntılı bir sessizlik oldu. "Ben" dedi "Seneler evvel bu köye bir cenazeye birilerini getirmiştim arabamla. Cenaze dağıldı, herkes köydeki yakınlarına gitti. Ben buralı değilim. Mezarlıkta öyle kaldım. Kimseyi de tanımıyorum. Dolanıyorum buralarda. Şu bahçenin köşesinden "Kardeş buyur gel çay iç" diye biri çağırdı. Geldim oturdum. Çayımı içtim, yemeğimi yedim. Oturdum akşama kadar. 
Geçen gün "Haydar amcanın torunu ölmüş" dediler. Çok üzüldüm. Başınız sağ olsun bacı." dedi. Sonra dedem geldi, sarıldılar. Dedem ağladı, ben gittim çay koydum. Böyle zamanlarda ben hep çay koyarım veya yemek hazırlarım çünkü öyle vakitlerde dayanmaya güç gerek. Ben hep kaçarım. 
Çayını indirince aynı hikayeyi bir de dedem anlattı "Bu kim biliyor musun ?" diye. 
Bu dönüp gelen Tanrı misafiri o gün bana çok dokunmuştu. Böylesi vefaya pek tanık olmadım çünkü.

Biz o günlerden sonra dedemi 2 sene yaşatabildik. Aslında dedem o zaman ölmüştü ya biz kabullenemiyorduk. Kendi mezarını bile kazmıştı. Mezarlığa gidip geldikçe açık duran mezar sinirimizi zıplatıyordu. Para verip birilerine üstünü kapattırdık. 
Bugün şimdi o mezarda uyuyor.

Benim dedem çok güzel adamdı. Ama dünya güzel bir yer değildi. Ardından şöyle demek isterdim " Dedem ne güzel bir hayat yaşadı. Dolu dolu" ama dedem çok acı bir hayat yaşadı. 
"Benim ekmeğimin tuzu yok." derdi üzülünce ama varmış demek ki. Yukarıdaki hikayeyi o yüzden yazdım ve biz dedemin hastane sürecinde dedemin suyunu içmiş, ekmeğini yemiş tonla insanın yardımını gördük. Onun gönlü zengindi. Bize hep "Eviniz barkınız değil gönlünüz geniş olsun." derdi. 

Benim dedem çok güzel adamdı. Uzun boylu, mavi gözlüydü. Biraz güler biraz ağlardı. İnsanlara takılmayı severdi. Komik adamdı. Mezarlıktaki çiçekleri hep o sulardı. Elinden gelmeyen iş yoktu. Ondan herhalde son dönemlerinde yapamadığı her şey için öfkeli, inatçı, küskündü. 

Ben dedemle vedalaşamadım. Onu en son 2019'un son günü görmüştüm. Herkes farkındaydı her şeyin. Yine elini öptürmedi. Yanaklarımdan öptü. Belki bir daha görürüm diyordum. İyiye gidiyordu çünkü. Olmadı.


Artık son günleri olduğunu biliyordum, çok normal bir şeymiş gibi bekliyordum ama öyle olmuyormuş. Acıları dindiği için metanetliyim ama hayatımdan çok büyük bir şey kopup gitti. Ben dedemle her şeyi yaşamıştım. Beraber çok güldük çok ağladık. İçimde ukte yok. Belki hayatta doya doya sevdiğim, sevildiğim tek insani ilişkim dedemleydi. Sevdiğini söylemekten çekinmezdi. İçini dökmekten çekinmezdi. Beni "Işığım" diye bir tek o severdi.

Ben ona veda edemedim. O yüzden oturup bunu yazdım. İçine düştüğümüz bu acayip günlerde ona veda etmeme izin vermediler. Mezarına gidemedim. Haberi alıp öylece evde oturdum. Boğazımda bir yumruyla. Kimseye sarılamadan.
Bu yazıyı o yüzden yazdım. Kendimce yapmayı en çok sevdiğim şeyle veda etmek istedim. Benim için çok zor oldu bunları yazmak. Ama ben onu hep yazmaya devam edeceğim çünkü o bana çok hikaye bıraktı. Ben onu sevmeye devam edeceğim. 
Ve o benimle olmaya devam edecek. Açan gülde, bir türküde...





Yorumlar

Popular Posts

Nobahari

Ben, Kirke

Ahlat Ağacı