Köy Günlüğü -1

 



Derler ki “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” Benim burada size anlatacağım hikaye kaygı dolu bir yolculukla başladı. 3 gün boyunca deli gibi çalışmış, evi  ve eşyaları toplamıştım. Üstüne üstelik öldürücü bir virüse yakalamadan 15 saat yolculuk etmem gerekiyordu. Yanımda kardeşim, annemle babamın bizi beklediği köyümüze gidiyorduk. 20 gün önce vefat eden dedemin cenazesine gidememiş üstelik karantinada tek başına bu acıyı göğüslemiş iki kardeş olarak en azından dedemizin kırkında bulunmak istemiştik.


*  

Bugün 19 şubat  2021. Dışarıda kar yağıyor. Hava sıfırın altında yedi derece. Köpeklere verdiğim su yarım saat içinde donuyor. Bir dağ köyünden yazıyorum size bu satırları. Az önce pencereden baktım. Köyün ortasında su içmekte olan ineklerin etrafında bir minik dana heyecan ile koşturuyor. İlk defa kar görüyor.  Öyle hareketli ki minik çifteleri havayı dövüyor. Dışarıda sadece çeşmeden akan su sesi  ve heyecanlı dananın koşuşturma sesi var.

                                                                                              *

5 aylık karantinanın ardından ilk defa maskesiz dışarı çıkışım köye gelişimizin 15.gününde oldu.  Bize korkan gözlerle bakan köylüye alınmadan ama biraz garip hissederek eve kapalı kaldığımız, yine de pencereden izlediğimiz o şahane doğa ile nihayet kucaklaşma zamanı geldi. Yalnızlığa o kadar alışmıştık ki ilk başta insanlara yabancılaştım. Şehirle iletişimini kesen köy halkı çoktan kendi içinde kaynaşmıştı. O kadar yorucu geldi ki gözüme o insani ilişkiler biraz alışma süresi isteyerek ufak ufak karıştık hayata. Haziranın ortası. Bütün danaları salmışlar kötün meydanına. Evimiz köy meydanına bakıyor. Koşturuyorlar var güçleriyle. Minik danaları çok iyi anlıyorum. O heyecanı çok iyi biliyorum.

                                                                                 

 *

Kar görmekten sıkıldım ama sessizliği dinlemekten sıkılmadım. Duyabildiğiniz en harika sesi düşünün. İşte sessizlik ondan daha şahane bir şey.  Bazen akşamları evin dışına çıkıyorum. Karanlık inmiş ve sessizlik duyuluyor. Tek bir çıt yok. Şehirden bu kadar uzakta, bu kadar ıssız bir yerde yaşamak korkutmalı mı beni ? Hayır sadece huzur var. Her şey geride kalmış gibi hissediyorum. O telaşlarım, koşturmalarım, kaygılarım...

Bir daha şehre dönebilir miyim bilmiyorum…

Yorumlar

  1. Eğer imkanım olsa ömür boyu köyde yaşamak isterim. Hatta kendi elimle küçük bir kulübe inşa edip ıssız bir yerde yaşamak isterdim. Doğayla iç içe, yalnız, kalabalıklardan uzak. Çektiğin resim bile huzur verici. Baktıkça mutlu oluyor insan. Baktıkça bakası geliyor. Bu arada başınız sağ olsun. Allah rahmet eylesin.
    Köyünüzde mutlu huzurlu günler dilerim. Bu köy yazılarının devamını yazman güzel olurdu. Biz şehirde yaşayanlar anlıkta olsa bu yazılarla kendini doğada hissedebilir belki. Saygılarımla. Vesselam...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim. Yazıların devamı var. Sadece yayınlamayı unutuyorum. Daha çok yazı kışı karşılaştırmalı yazmayı planlıyorum. Çünkü iki mevsim o kadar farklı kı buralarda :)
    Yorumunuz mutlu etti beni. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim. Eminim ki siyah ve beyaz kadar farklıdır. Buralarda hayatımız monoton olduğu için mevsimsel geçişleri hayatın akışı içerisinde pek gözlemleyemiyoruz. Ah bu mecburiyetler (:
      Mutlu olmanıza sevindim. Yazıların devamını bekleyeceğim. Saygılarımla. Vesselam...

      Sil

Yorum Gönder

Popular Posts

Nobahari

Ben, Kirke

Ahlat Ağacı