Durumumuz yoktu okuyamadık

Kullanmayı pek sevdiğimiz güncel bir deyim var ya hani " Durumumuz yoktu okuyamadık"
15 yıl önce söylense ne kadar acıklı olacakken şimdi güldüğümüz bir kalıp.
Hassasiyetlerimizi yitirdiğimiz bir dönemde duyar diye garip bir şeyin icat olunmasına sebebiyet veren nedenler üzerine yazmak isterdim elbet ama onu başka zamana bırakalım (anlaşıldı bu blogda laf lafı açacak) 
Kitap okuyamadığımız dönemleri olmuştur hepimizin. Bazen iş yoğunluğundan bazen ruhsal bunalımlardan bazen tamamen tembellikten. İşte bir süredir yine o kıskacın içerisindeydim. Hayatımın en boktan senesini atlatırken bile kitaplara saklanmıştım ben. Şimdi hafif düze çıkmışken okuyamamak vicdan azabına neden oluyordu.
"Kitap azabı" diye bir terim var mıdır acaba ? Yoksa bile olmalı. Neden bu kadar büyüttüğümün farkındayım çünkü kitaplar her daim en saygın dostlarım oldu. Öyle ki onları başka kimseyle bile paylaşmadım. 
Kitap satın alma hastalığı da mevcut bünyede. Aldıkça alıyor okumadıkça vicdanım " eyy meri sen ne tembel bi insansın diye" bağrınıyordu. Ayrıca bunu Kobo alıp internetteki 10 bin kitaplık epubları sömürmeye başladıktan sonra da yapmaya devam ettim. Kitap kokusu gibi romantikliklerle hiç işim yok ayrıca burnum çok iyi koku alır - bugün gördüğüm Almanya'daki polis köpeklerinin 9 bin lira emekli maaşı almasıyla ilgili haberi okuyunca biraz yıkıldım- Yani önümde ebook okumak için de bir engel yoktu. Yapamadım. Okumaya yeltendiğim kitaplar hep yarım kaldı.
Sebebi aradım taradım en sonunda kendi karşıma geçip kendi kendini rahat bırak yoksa kafayı yiyeceksin dedim. Bazen kendime saçma sapan kotalar koyup kendimle iddialaşıyorum. Belki en kötü en kendi ayağıma sıkmalık huyum budur. 
Çizgilere basmadan mutfak karolarında yürüyen çocuk - evet kaldırım değil çünkü sosyal fobi- o karoların içine kendini hapsetmeyi zevkli bulmaya başladı bir süre sonra. 
Tam kitaplara küsmüştüm ki o çıka geldi. Evet evet o. En beklenmedik anda gelen en beklenmedik kişi yoo mehdi değil. Bir gün elbet kavuşacağım beyaz atlı prensim de değil ki bence o gelene dek atlar binek hayvanı olma statüsünden çıkar. 
O geldi " Timur " yani Timurlenk. 
Çok sevdiğim severek takip ettiğim bir tarihçi hesabından paylaşır paylaşmaz hemen internetten sipariş verdim. 
Beraberinde 6 kitap daha almışım tabii. Elimin ayarı yok.
Şimdi 1 aydır bu kitabı okuyorum. Timur imparatorluğunun kurucusu zalim olduğu kadar da sanattan anlayan İslam'ın kılıcı Cihan fatihi Timurlenk. 
500 sayfalık kitabın henüz yarısındayım. Ama şunu anladım o kendinle boğuşma döneminde vazgeçmeyecek sana kendini okutacak kitabı bulacaksın. Yaş aldıkça yaşadıkça değişiyoruz. Herkesin okudukları ilgimizi çekmemeye başlıyor. 
İnsanın kendini rahat bırakmasıyla başlıyor her şey. 
Demem o ki kendinizi kasmayın üzmeyin dellenmeyin.
İyi okumalar :)

Yorumlar

Popular Posts

Nobahari

Ben, Kirke

Ahlat Ağacı