Kayıtlar

Şubat, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kırmızı Halı İncelemesi (2019 Oscar Ödül Töreni)

Resim
Ben bu sene yine Oscar Ödül törenini  izlemedim. Ne zaman izlemeye karar versem kırmızı halı serilmeden uyuyorum en iyisi kendini kasmamak dedim. Zaten eski havasından eser yok. Ne şahane filmler çekiliyor ne de tek tük çekilen iyi filmlere ödül veriliyor. Körler sağırlar birbirini ağırlar bir ortam. Ama Kırmızı Halı incelemesini asla es geçmem. O bambaşka bir gelenek benim için. Bu arada belirteyim modadan her fani kadar anlıyorum. Ama gözlerime güveniyorum ( 5 derece miyop) Hazırsak başlayalım.  Amy Adams ile başlayalım ki hemen korkup kapatmayın. Gayet güzel. Versace elbisesi ile çok hoş olmuş. Sadelikten şaşmamak gerektiğinin bir kanıtı gibi.  Laura Dern yine şık görünenlerden fakat elbisenin üst kısmında bir sıkıntı varmış gibi görünüyor. İşte o tamamen memesizlikten. Yine de geçer not alıyor benden. Evet işte geldik Allah'ın rüküşü kategorisine kafadan giren birine. Rachel Weisz kırmızı kadar güzel bir renge bunu yapan Givenchy markasını kesinlikle dava etmeli

Kar neden yağar kar ?

Resim
Eğer Gölgesizler filmine veya kitabına sızabilseydim Cennet'in oğlu "Kar neden yağar kar ? " diye sorduğunda " Bizi mutlu etmek için" diye cevap verirdim. Siz şimdi otursanız bana karın bilimsel şekilde oluşumunu en zeka düzeyi düşük insana anlatır gibi anlatsanız da ben karın bizi mutlu etmek için yağdığına inanacağım. Çünkü insanı en çok inandığı şeylerin gerçekliği mutlu eder. Ve utanmadan bunun romantik bir eylem olmadığını savunacağım. Çünkü ben aynı zamanda "her haltın romantikleştirilmesine karşı olanlar derneği" başkanıyım . Ehh herkes biraz ikiyüzlüdür. Peki kar neden mutlu ediyor bizi ? Biz mutlu olmuyoruz ki diyen bir kaç kılçık tipi kenara koyup devam ediyorum. Çünkü kar bize rağmen doğanın hala kafasına eseni okuyabildiğinin kanıtıdır. İşte bunu mahvedemedin insanoğlu. Ucundan azcık mahvetmiş olabilirsin gerçi istanbul'a artık pek o kadar da kar yağmıyor ama mesela bu sene Erzincan'ın dağ köylerine 2 metre kar yağdı. İşte onu

Hayatımı Mahvettin İ harfi

Ben şanssız bir insanım. Ama bu öyle basit bir şansızlık değil. Üzerine 7 defa yıldırım düşen adamdan bile daha şanssızım. O 7 kez böyle bir şeyi yaşayıp ölmemiş eminim aynı şey benim başıma gelseydi ben hemen ölürdüm zaten şişman ve gözlüklüyüm. Hafif kilolu diyelim hadi o kadar da kendimi gömmeyeyim ama bir korku filminde ilk öldürülecek insan tipini rahat rahat karşılıyorum. Gelelim o melun olaya. Okul hayatım boyunca hep çok iyi bir öğrenci oldum. Sevilen sessiz sakin ama hafif esereklik o zaman da vardı. Gülmeyi seviyordum güldürmeyi de. Neyse zaman böyle son sürat giderken geldik Anadolu Lisesi Sınavlarının yapılacağı zamana. Arkadaşlarımla bankaya gittik. Sanırım başvurular oradan yapılıyordu. Bu nefret ettiğim olayı hafızamdan silmeye çok çalıştığım için detayları hatırlamıyorum ama bankaya para yatırmamız gerekiyordu. Şimdiki gibi internetin harman olduğu bir dönem değil. TC kimlik numarası bile yok o dönem. O derece geriye gidiniz ama yaşımı hesaplayacak kadar değil. Neys

Twitter'dan Suretler : Uğur ( @negatifsephiye )

Resim
Daha önce de yaptığım Twitter röportajlarına yeni blogda devam ediyorum. İsmi gibi Uğur getirdiğine inandığım kardeşimle başlamak istedim. Daha önce hep az takipçililerle eğlenceli röportajlar yaptık. İlk defa bir az ünlü ile söyleşiyorum. Heyecanlıyım. Not: Random gülüşler gülücük smiley'ı ile değiştirilmiş bunun dışında röportajda hiç bir değişiklik yapılmamıştır. Lütfen gülücüğe odaklanmayın. Öncelikle sen benim kardeşim olduğun için ben senin her şeyini biliyorum. Peki neden bu röportajı yapıyoruz çünkü senin beni Cem Yılmaz'ın abisi konumuna sokan bir kariyerin var. Bugün bunu konuşacağız.  Asla vazgeçemediğim trt ekolü ile başlamak istiyorum. Neden deniz ? Uğur : Estağfurullah efenim biz kim kariyer kim. Bu bir yolculuk daha pişiyoruz vs vs :)))   Deniz bir seçim değil.Deniz insanları seçiyor ve kendine çekiyor bence. Diğer yandan yaşadığımız yerde etkili bunda. Bir sahil ilçesi dışında olsaydık bu kadar etkilemezdi belkide. Yani bütün bunlara s

Aşk Mezatı

Resim
Hayatın zor olduğu şu günlerde belki de en son dert ettiğimiz şey aşk. Ama serde yalnızlık var. Kimine armağandır yalnızlık kimine ceza. Herkes bir gün yalnız kalmaktan korkardı bir zamanlar. Şimdi bir tercih olduğunu iddia ediyoruz. Yalnızlığın konforuna methiyeler düzen biri olarak aşkı da düşünüyorum zaman zaman. Ama gerçek aşkı. Evet evet peri masalı değil o gerçekten var. Biz bütün bir çoğunluk ıskaladık diye yok olacak hali yok. Hem ne aşklara tanıklık etti bu dünya. Hepsi mi yalandı ? Sanmıyorum. Biz niye ıskaladık peki ? Devir değişti diyorlar. Evet devir değişti. İnsan için hayat kolaylaşsın diye her bir şey icat edildi. Ama insanoğlu değişen devirde yolunu kaybetti. Tüm suçu kendisine pek düşkün olduğum sosyal medyaya atmak istemiyorum ama açıkçası sosyal medya bir ilgi açlığı doğurdu ve bu canavar hepimizi yuttu. Kolay ulaşılabilir olmak insanın dengesini bozdu. Ülkede 15 dakikalığına meşhur olmamış kaç insan kaldı ki? Acaba şöhreti mi kaldıramadık ? Yetmedi karş

Lady Godiva

Resim
John Coller’ın tablosunu ilk gördüğümde onu nü çalışmayı seven bir ressamın hayal ürünü zannetmiştim. Sonra bir şiirde denk geldim. El mahkum araştıracaksın Meri dedim. Tarihte hep kahraman erkekler vardır. Lady Godiva da nadir bulunulduğu düşünülen kadın kahramanlardan biri. Aslında kadınların dünyanın kaderine daha çok yön verdini düşünürüm. Ama tarihi de erkekler yazmıştır. Hakkında çok fazla rivayet bulunuyor. Yaşamış olduğu kesin ve at üstünde çıplak gezintiyi yaptığından herkes emin. Olayla ilgili bu kadar çok rivayet olmasına rağmen Lady ile ilgili çok az bilgi mevcut. 11.yüzyıl İngiltere’sinde kocası Mercia Dükü Leofric ile Coventry şehrinde yaşamış. Halk tarafından sevilen saygı gören bir kadınmış. Bu durum karşılıklı olmalı ki kocası şehre ağır vergiler yüklemek istediğinde karşı çıkıyor. Her nasıl oluyorsa karı koca arasındaki bu gerilimli durum bir iddialaşmaya dönüşüyor. Bu kısımda da anlatılanlar iki farklı biçimde. At üstündeki çırılçıplak yürüyüşün nasıl olsa

Yol

Resim
Hani şair diyor ya "Yol bir yere gitmez o bir durma biçimidir " Aslında yol çoktan gidilecek yere gitmiştir. Yol olmazsa gidilecek yere varılamaz. Yol yok ise bir yolu olmalı diye düşünür insan. Gidip de varmanın her daim bir yolu olmalı. Ve iki kapılı bir handa gidiyorken gündüz gece yolda çok şey bırakır insan. Hansel ve Gratel gibidir bazısı. İzleri takip edersen gittiği yoldan vardığı yere ulaşırsın. Dönüşü olmayan tek yol zamandır. Daima ileri götürür. Doğarken böyle bir yolculuk yapacağını bilse insan yine de yürür müydü ? Yolda bu kadar kayıp vereceğini bilse bence yürümezdi. Kazandıklarından çok kaybettiği bir yolu yürümezdi. Hele ki vardığı yer dipsiz bir kuyuysa. Her sabah kalkıyor sona veya sonsuzluğa yürüyoruz. Hatta o yolda daha kararlı daha güçlü yürüyelim diye uyuyor yiyor sağlığımıza dikkat ediyoruz. Peki hiçe giderken bizi bu denli aldatan nedir ? Nedir hiçe gidişi bu denli alımlı kılan ? Birbirini ezercesine öfkeyle hırsla daha mükemmel şekilde

Türk Dizisi Çekme Rehberi

Resim
Eğer bir gün dizi sektörüne adım atmak isterseniz ama nereden başlayacağınızı bilemezseniz çok üzülürüm. Bunun için oturdum sizin için ab'de total'de kahvede evde otelde bile aşırı çok izlenecek bir dizi çekme rehberi yazmaya karar verdim. Daha önce bu konuda kesinlikle çalışmalar yapılmıştır ama benim kadar iyisini yapan olmamıştır. Senede 265362374 dizi izleyen, ilk bölümden tüm senaryoyu çözebilen, bazen derin sessizliklerden sonra karakterle beraber repliği birebir söyleyebilen ben Meri Ustaa ben büyüğüm.  Yani en iyisini ben yazarım.  1- Orijinal Hikaye Yalanı Çok net söyleyeceğim orijinal hikaye hiç önemli değil. Fii tarihinden beri zengin kız fakir oğlan hikayesinin içler dışlar çarpımı ile ekmek yiyen bir sektörden bahsediyoruz. "Topu topu 7 nota var kaç ayrı beste yapılabilir ki ? " diyen büyük düşünür Serdar Ortaç gibi düşünen senarist bireyler asla orijinal hikaye peşine düşmezler. Bazıları yapabiliyor evet. Harika hikayeler de izledik ama

Yeni başlayanlar için Sanat filmi izleme rehberi

Resim
Bir gün telefon çaldı o zamanlar ev telefonu hala göz bebeği TRT2'de Mayıs sıkıntısı yayınlanmış babamın iş arkadaşı Metin abi filmi izleme gafletinde bulunmuş. Gafletinde diyorum çünkü Metin abi öyle pek güncel sinemayla da içli dışlı olmadığından NBC sinemasına kafadan girmesi pek acıklı bir durum. Babam İran sanat filmlerini yabancı uydudan alt yazısız izleyen bir adamdır. Arte'yi de yine altyazı olmadan izlerdi çünkü o dönem amcamın Almanya'dan getirdiği dekoderle yabancı kanallar izlerdik ve bunlarda şimdiki tv platformları gibi seçenekler yoktu. O dekoder mevzusu bizim ailenin yalnızca ufak manyaklıklarından biridir. Başka zaman anlatırım. Neyse babam epey sıkıntılı bir konuşma yapmak durumunda kaldı çünkü Mayıs Sıkıntısı'nı anlatmak öyle kolay değil. Aslında kolaydı ama karşı tarafın bu kadar basit bir açıklamayla yetinmeden " Tamam da ne anlatıyor bu film " diye ısrarlı sorularına cevap vermek zordu. Bu gibi durumlar daha sonra da başımıza geldi.

Hasretinden prangalar eskittik Eurovision

Resim
Bahar geldiğinde içimiz iki şeyden kıpır kıpır olurdu eskiden. Birincisi güneşin gönül tellerini gevşetmesinden dolayı hamama gidip kurnaya düğüne gidip zurnaya aşık olmamızdan ötürü. İkincisi Mayıs ayında düzenlenen Eurovision'dan ötürü. Ben EYT'liyim yani Eurovision'da yaşa takılanlardanım. Büyüklerimiz " Halley " "Aman petrol canım petrol " " opera " gibi şarkılarla aslında Eurovision izlememiş çektikleri çilelerle hacca gitmiş kadar olmuşlar. Onlara saygım sonsuz. Benim bu şanlı olaya ait ilk anım tabii ki Şebnem Paker ve o duru sesi. " Dinle " şarkısı ile kendini dinletmiş hatta Türkiye tarihinde ilk kez bu kadar yüksek puan alıp 3. olmuştu. O zamanki sevinci ülkenin kendinden geçişini unutamıyorum. O zaman internet bu kadar yaygın değildi sosyal medya ortamları henüz icat olmamıştı. Ben 8 yaşındaydım. Uğur annemin karnındaydı :) Sonraki senelerde daha bir ilgiyle izlendi Eurovision. Biz böyle ülkecek tek yürek olmuşke

Merhamet Yorgunluğu

Resim
Bir makalede okumuştum. Onkoloji servisindeki hemşireler kanser tedavisi gören hastaların ve yakınlarının tedavi süreçlerine ve acılarına çok fazla tanık oldukları için Merhamet Yorgunluğu yaşıyorlarmış. Okuyunca üzerine biraz düşündüm, merhametten yorgun düşebilir mi insan diye. Fazla empati kurmaktan ileri geliyor büyük ihtimalle. Ve yalnızca insan olanın başına gelebiliyor en doğru tabirle. Kişisel ve toplumsal o kadar fazla acıya maruz kaldık ki son yıllarda bence büyük bir çoğunluğumuz Merhamet Yorgunluğu yaşıyoruz. Yüreğinde merhamet taşıyanlar elbette. Yoksa bunca acı bunca badire kendi kendine olmadı. Kara yürekli çok fazla insana maruz kaldık. Kanser gibi sardılar etrafımızı. Ama artık yorgunuz. Yorgunum. Merhametten de zerre kalmadı içimde. En ufak problemleri bile dinlerken beynim kendini otomatik pilota alıyor. Duymuyorum. Çevremde üzülen birine destek olamıyorum. Elimden gelmiyor. Onlarda benim kadar yorgunmuş gibi hissediyorum. " Dokunma. Uzak dur.

Durumumuz yoktu okuyamadık

Resim
Kullanmayı pek sevdiğimiz güncel bir deyim var ya hani " Durumumuz yoktu okuyamadık" 15 yıl önce söylense ne kadar acıklı olacakken şimdi güldüğümüz bir kalıp. Hassasiyetlerimizi yitirdiğimiz bir dönemde duyar diye garip bir şeyin icat olunmasına sebebiyet veren nedenler üzerine yazmak isterdim elbet ama onu başka zamana bırakalım (anlaşıldı bu blogda laf lafı açacak)  Kitap okuyamadığımız dönemleri olmuştur hepimizin. Bazen iş yoğunluğundan bazen ruhsal bunalımlardan bazen tamamen tembellikten. İşte bir süredir yine o kıskacın içerisindeydim. Hayatımın en boktan senesini atlatırken bile kitaplara saklanmıştım ben. Şimdi hafif düze çıkmışken okuyamamak vicdan azabına neden oluyordu. "Kitap azabı" diye bir terim var mıdır acaba ? Yoksa bile olmalı. Neden bu kadar büyüttüğümün farkındayım çünkü kitaplar her daim en saygın dostlarım oldu. Öyle ki onları başka kimseyle bile paylaşmadım.  Kitap satın alma hastalığı da mevcut bünyede. Aldıkça alıyor okumadıkça

Yazmasam deli olacaktım

Blog yazmanın veya okumanın modasının geçtiğini düşündüğüm bir dönemde yine yeni yeniden neden blog yazmaya başladım diye düşünüyorum ben de. Twitter'ın bunalttığı ekşi sözlüğün bozduğu benimse aşırı yazasım olduğu bir döneme denk geldi çünkü. Kendin için yaz dedim. Yazmaktaydı belki şifa. Sait Faik'in dediği gibi " Yazmasam deli olacaktım "